“Sizin hikâyeniz” başlıklı bu bölümde ilk hikayenin, tarihte kayıtlara geçen ilk hasta Sarah Newbury olsun istedik. O günden bu yana gelişen tıp teknolojileri ve yeni tedavilerin yaşam kalitemizi nasıl etkilediğini, modern dünyanın avantajlarıyla birlikte geçmişten bu yana aynı kalan zorluklarını paylaşmak için şimdi sıra sizde…
Eşim, Nesrin Aksu ( d.1952/12 ) , Aralık 2015’de kardiac MR ve ilik biyopsileri sonucu AL amiloidoz taısıyla tedavi altına alındı.
Ocak 20163’dan bu yana önce üç ay VELCADE, sonra bir yıl REVLIMID, Haziran başına kadar da 3 ay ALKERAN terapisi aldı. Kemik yoğunluk kaybına bağlı L1,L2 ve L^omurlarından dolayı şiddetli ağrıları saptanarak Haziran 19’da kemik çimentosu ile takviyelendi. Şu sıra nekahatte ve pek bir sonuç vermeyen terapilweine ara verildi. Doktorumuz Pr. Sevgi Beşışık şimdi de henüz bakanlıkça desteklenmeyen DARATUTUMUMAB ile tedavişye devam önerdi ama. ilaç kendimiz getirtmek istesek çok pahalı ( ilk sekiz hafta için 60,000 USD gibi ) Dayanışma grubunuza üye olarak bu konuda S.Bak. Ankara nezdinde girişimlere katkıda bulunmak istiyoruz.
Slm hocam 26yasindayim Her iki omuz incelemesinde ait kemik yapilarda multpl kortikal subkortikal ve moduller trabekuler yerlesimli cogu milimetrik capli en buyu yaklasik 1cm caplarinda zimba deligi tarzinda odaklar izlenildi multpl myelom acisindan tani olabilir yazmislar omuzlarimda agri yok sedimentasyonum 3 daha onceden ameliyat yada ilac kullanmsdim memurum itfaiyede santralda hocam bu yazilanlari arastirdigimda korktum myelom olabilirmiyim bileteral supraslinatus tendonu ve bisebs uzun basi tendonu cevresinde odve enflamasyon izlenmistir yaziyor sonuclar iyi ama bu incemeler korkuttu cvbinizi bekliyorum
Önceleri yorgunluktan ve bitkinlikten şikâyet ediyordu. Sonra ağrılar başladı; başta sırtında, ardından tüm omurgasında. Eğilip kalkarken omurgasına sanki bıçaklar saplanıyordu. Genç yaşına rağmen kollarında ve bacaklarındaki romatizmaya benzer ağrılardan yakınıyordu. Yine de maalesef bu günleri, iyi zamanlarıydı. Hastalığına çare arayarak geçirdiği iki yılın sonunda artık yataktan bile tek başına kalkamaz hale gelmişti. Ağrıları o kadar şiddetliydi ki hiçbir yerini hareket ettiremiyordu. Yatakta doğrulması için bile vefakâr eşinin ona yardım etmesi, ihtiyaçları için karısını kollarında taşıması gerekiyordu. Bir keresinde eşi onu kaldırmaya çalışırken, iyice güçsüzleşen oyluk kemiği kırılmıştı. Daha sonra Londra’daki St. Thomas Hastanesi’ne kaldırıldı ve burada tedavi görmeye başladı. En ufak bir harekette kırılan kemikleri, eğrilen omurgası nedeniyle vücudu tamamen deforme olmuştu. Doktorlar, bu anlayamadıkları hastalık için zamanın en iyi tedavisini uyguluyorlardı: Portakal Kabuğu infüzyonu, ravent hapları ve ağrı kesiciler. Ne yazık ki başarılı olamadılar ve Sarah Newbury, tanımlanamayan bir hastalık nedeniyle 20 Nisan 1844’te 39 yaşında hayatını kaybetti. Otopsi sırasında vücudundaki kemiklerin kırmızı, jelatinimsi bir maddeyle kaplandığı görüldü. Newbury, henüz tanısı konmasa da muhtemelen kayıtlara geçen ilk multiple miyelom hastasıydı.
Newbury bugün yaşıyor olsaydı, şüphesiz çok daha iyi sağlık koşullarda, çok daha uzun seneler hayatına devam edebilecekti. Yüz elli yılı aşkın sürede multiple miyelom tedavisinde oldukça önemli gelişmeler kaydedildi ve her geçen gün bu hastalıkla mücadelede bilim daha hızlı yol alıyor. Portakal kabuğu infüzyonundan, kemik iliğindeki miyelomlu hücrelerin üremesini bloke eden ilaçlara varan bu süreç sonunda miyelomlu hastalar, yaşam kaliteleri bozulmadan uzun seneler boyunca hayatlarını sürdürüyor. Uzmanlar, “Newbury döneminde kemik ağrılarını önemli derecede azaltan vertebroplasti gibi yeni yöntemler uygulanabilseydi, genç hastanın bu kadar ağrı çekmesi gerekmeyecekti” diyor.
Gerçekten de günümüzde multiple miyelom tamamen yok edilemese de sebep olduğu semptomlarla birlikte kontrol edilebilen bir hastalık haline geldi. Newbury’den sadece iki yıl sonra aynı hastalık nedeniyle hayatını kaybeden İngiliz tüccar Thomas Alexander McBean’in idrar analizi, hastalık tarihinde çok önemli bir gelişmeye araç oldu. Zamanının muteber kimyasal patologlarından Henry Bence Jones, yaptığı analiz sonucu tıp tarihinde ilk kez miyelom hücrelerinin ürettiği proteinleri keşfetti. Bu gelişmenin ardından tedaviye yönelik çalışmalar hızlandı ve bugün artık hastalığa karşı tıbbın elinde çok güçlü silahlar var.
Elbette bunlar yeterli değil. Aynı zamanda psikolojik bakımdan da yıpratıcı olabilecek bu süreçte hasta ve hasta yakınları olarak birbirimizle deneyimlerimizi paylaşıp, hikâyelerimizi anlatarak birbirimize destek olabiliriz.
“Sizin hikâyeniz” başlıklı bu bölümde ilk hikayenin, tarihte kayıtlara geçen ilk hasta Sarah Newbury olsun istedik. O günden bu yana gelişen tıp teknolojileri ve yeni tedavilerin yaşam kalitemizi nasıl etkilediğini, modern dünyanın avantajlarıyla birlikte geçmişten bu yana aynı kalan zorluklarını paylaşmak için şimdi sıra sizde…
Yedi yıldır multiple miyelomla yaşıyorum, ilk tanı aldığımda büyük bir karamsarlık hissetsem de gelişen ilaçlar ve tedavi yöntemleri sayesinde sağlıklı bir geleceğin beni beklediğine inancım tam.
2005 senesinde hastalığıma multiple miyelom tanısı konduğu zaman 56 yaşındaydım. Son 15 senedir her 3-4 ayda bir kontrole gittiğim doktorum, rutin uyguladığı kan testlerinde düşük oranda anemi bulgularına rastladı. Daha sonraki 3-4 ay süresince bu durumun geçici bir azalma olduğu düşüncesiyle kanımdaki alyuvar seviyesini artırmaya yönelik birkaç tedavi uyguladı. Fakat beklenenin aksine kanımdaki alyuvar seviyesi düşmeye devam etti. Sonuçta doktorum neler olup bittiğini anlamanın tek yolunun kemik iliği biyopsisi yapmak olduğunu söyledi. Biyopsi sonucunda da multiple miyelom tanısı kondu. Doktorumun iç hastalıkları uzmanı olması onkologdan gelen multiple miyelom teşhisiyle birleşince aklımda soru işareti kalmadı; herşey açık ve net bir şekilde karşımda duruyordu. İlk dokuz ay tedavi ihtiyacı duymadım. Bu sürede hastalıkla ilgili detaylı araştırma yaparak, yazılı ve dijital yayınları takip ederek bu yeni yolculukta beni nelerin beklediğini, ihtiyaç duyabileceğim noktaları belirlemeye çalıştım. Bu arada hastalığın ileri aşamalarında kök hücre transplantasyonunun mümkün olabileceğini öğrenince kan kanseri konusunda uzmanlaşmış olan doktorumun yerine multiple miyelom konusunda uzman bir onkolog ile çalışmaya başladım. 2007 senesinde iki farklı transplantasyona yetecek kadar kök hücre toplanmıştı. Ayrıca 2006 Ağustosu’nda başladığım ilaç tedavisine de devam ettik. Yıl 2010’a geldiğinde, aldığım ilaç tedavisini artırarak şu anda geldiğim noktaya ulaştım. Kullandığım ilaçlar sayesinde hastalıkta ciddi bir hafifleme söz konusu. Değerlerim aynı kalıyor ancak ek bir tedaviye ihtiyaç duymuyorum. Son üç senedir yeni bir litik lezyon oluşumu söz konusu değil ve var olanlarda da ilerleme gözükmüyor. Başından beri nöropati vardı, ancak doktorumun verdiği ilaçlardan sonra tolere edilebilir bir noktaya geriledi. “Kemo” ile tanıştım ve zaman içinde gittikçe artan bir şekilde konsantrasyon bozukluğu, bir görevi tamamlamakta zorluklar, hafıza zayıflığı, yorgunluk ve enerji kaybı yaşamaya başladım. Bu süreç boyunca araştırmalarım ve tedaviyle ilgili ‘keşke’ dediğim noktalar elbette oldu. Bunlardan en önemlisi radyoterapiyle ilgiliydi. Radyoterapinin, kök hücre üretimi üzerindeki olumsuz etkilerini geç öğrendim ne yazık ki. Tanıdan sonraki ilk dönemlerde omurgamın farklı bölgelerine radyoterapi uygulanmıştı. Bu dönemde, radyasyonun kök hücrelerimizin kaynağı olan kemik iliğine zarar verdiğini öğrenecek kadar vaktim olmadı. Sonrasında sadece iki transplantasyona yetecek ölçüde kök hücre biriktirebildik. Şimdi, radyoterapi uygulanmasaydı, kök hücre miktarı daha fazla olur muydu diye merak ediyorum doğrusu. Neyse ki transplantasyona ihtiyaç duymadan sadece ilaç tedavisiyle hastalığımın seyrini iyileştirebildik. Çok yakın gelecekte multiple miyelomun tamamen tedavi edilebileceğini düşünüyorum. En kötüsü, diğer kronik hastalıklar gibi bir tedavi süreci olacaktır. Benim şansım hastalığımın, kullandığım ilaçlara cevap vermesi. İnanıyorum ki doktorumun söylediklerini harfiyen yerine getirirsem sağlıklı bir gelecek çok daha yakın. Diğer bir taraftan onkoloğumun, yapılan klinik deneylere dair olan inancı bana da bulaştı. Kendisiyle beş senedir beraberim ve onun pozitif bakış açısı bana da ilham veriyor. İnanılmaz bir aile ve arkadaş grubum var bana eşlik eden. iki çocuğum, kız kardeşlerim, ağabeyim ve kuzenlerim hızlı ama doğru karar verebilmemi sağladılar. Başka birisinden yardım isteyebileceğimi düşünemiyorum ama yakın ailem ve arkadaşlarım onlara ihtiyaç duyduğum her an yanımda oldular. Hepsini çok seviyorum. Onlar, bana her zaman bu yolculukta tek başıma olmadığımı hatırlatıyorlar